CircularsNews
January 2016

Bark Peking Evine Dönüyor

The European Union’s Emissions Trading System (EU ETS) was extended to cover emissions from shipping as of 1st January 2024.

The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.

Each allowance gives the holder the right to emit:

  • One tonne of carbon dioxide (CO2), or;
  • The equivalent amount of other powerful greenhouse gases, nitrous oxide (N2O) and perfluorocarbons (PFCs).
  • The price of one ton of CO2 allowance under the EU ETS has fluctuated between EUR 60 and almost EUR 100 in the past two years. The total cost of emissions will vary based on the cost of the allowance at the time of purchase, the vessel’s emissions profile and the total volume of voyages performed within the EU ETS area. The below is for illustration purposes:
  • ~A 30.000 GT passenger ship has total emissions of 20.000 tonnes in a reporting year, of which 9.000 are within the EU, 7.000 at berth within the EU and 4.000 are between the EU and an outside port. The average price of the allowance is EUR 75 per tonne. The total cost would be as follows:
  • ~~9.000 * EUR 75 = EUR 675.000
  • ~~7.000 * EUR 75 = EUR 525.000
  • ~~4.000 * EUR 75 * 50% = EUR 150.000
  • ~~Total = EUR 1.350.000 (of which 40% is payable in 2024)
  • For 2024, a 60% rebate is admitted to the vessels involved. However, this is reduced to 30% in 2025, before payment is due for 100% with effect from 2026.
  • Emissions reporting is done for each individual ship, where the ship submits their data to a verifier (such as a class society) which in turns allows the shipowner to issue a verified company emissions report. This report is then submitted to the administering authority, and it is this data that informs what emission allowances need to be surrendered to the authority.
  • The sanctions for non- compliance are severe, and in the case of a ship that has failed to comply with the monitoring and reporting obligations for two or more consecutive reporting periods, and where other enforcement measures have failed to ensure compliance, the competent authority of an EEA port of entry may issue an expulsion order. Where such a ship flies the flag of an EEA country and enters or is found in one of its ports, the country concerned will, after giving the opportunity to the company concerned to submit its observations, detain the ship until the company fulfils its monitoring and reporting obligations.
  • Per the EU’s Implementing Regulation, it is the Shipowner who remains ultimately responsible for complying with the EU ETS system.

There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en

New York’u ziyaret edenleriniz Manhattan’ın Güney Doğu’sundaki, Downtown denilen bölgede East River üzerinde, South Street Seaport Pier 17’nin hemen yanıbaşında iskeleye bordalamış Peking barkosunu* görmüş ve belki de ziyaret etmişsinizdir. 1911 yılında F. Laeisz şirketi tarafından Hamburg’da inşa edildikten sonra, yıllarca Güney Amerika’dan Avrupa’ya Ümit Burnu’nu geçerek kurutulmuş kuş gübresi (Potasyum) taşıyan, sayısız fırtına ve savaşlar gören, 1929 yılında çekilen “Around The Cape Horn” filminde kasırgayı geçen Peking, nihayet 1974 yılında seyir hayatına son vermiş ve South Street Seaport Müzesi’nin himayesine girerek günümüze dek East River’in sakin sularında kendini ziyaretçilere adamıştı. Azametli duruşu ve gökyüzüne yükselen dört ana direkleri ile South Street Seaport’un sanki bir zamanlar yaşadığı canlı ve görkemli yaşamını günümüze yansıtmaya çalışıyor. Hamburg’daki Blohm&Voss Tersanesi, Peking ile birlikte Flying – P Liner serisi tahtında hepsi “P” ile başlayan 5 adet kardeş gemi inşa etmiştir. Bu gemilere zamanla ayrı ayrı değinmeyi düşünüyorum.

Peking müze yıllarını her ne kadar New York’ta geçirdiyse de seyir hayatında New York’un pek yeri olduğu söylenemez, çünkü yaşamının büyük bir kısmını Güney Amerika/Avrupa seferleri ile geçirdi. Yelkenli gemilerin son neslini temsil eden Peking buharlı gemiler devrede olmasına rağmen, özellikle uzun seferlerde yakıt masraflarından kaçınmak için yelkenli gemiler hala kullanıldığından, oldukça rağbetteydi. Panama Kanalı’nın açılışından sonra da ticari hayatına son verilerek İngiltere’ye okul gemisi olarak satıldı. Bu dönemde ismi “ARETHUSA II” olarak degiştirildi. Hatta II. Dünya Savaşı’nda İngiltere Kraliyet Donanması hizmetinde dahi görev aldı.

1975’de artık deniz yaşamının sonuna geldiğinden hurdaya satılması kararlaştırılınca II. Dünya Savaşı’nda ABD donanmasında komutanlık yapan dönemin varlıklı kahve ve altın tüccarı Jack R. Aron tarafından satın alınarak South Street Seaport Müzesi’ne hediye edildi. Bu tarihten itibaren New York Peking’e South Street Seaport Müzesi’nin himayesinde ev sahipliği yapmış ve yüzbinlerce ziyaretçinin bu tarihi eseri, bir zamanların denizlere yenilmez yelkenlisi’ni tanıma fırsatı sağlamıştır. Ancak son yıllarda bu sefer Peking değil, Deniz Müzesi fırtınalı denizlere yakalanmış ve ilk ağır darbeyi 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası Manhattan’a gelen turist sayısındaki ciddi düşüş nedeniyle almıştı. Arkasından ticari durumunu henüz düzeltme fırsatını bulamadan, 2012 yılında New York ve New Jersey’de binlerce ev ve iş yerine zarar veren Sandy Kasırgası müzeyi ve yöreyi ağır hasara uğratmış ve o günden sonra da finansal durumunu bir türlü düzeltememiştir. Müze, her ne kadar, Federal Hükümet’ten Sandy afeti sonrası 11.6 milyon dolarlık bir yardım almış ise de, bu ancak fiziki olarak maruz kaldıkları hasarları karşılayabilecek ve her gün artan tarihi geminin bakım masraflarını karşılayamayacaktı. Müze’nin bünyesinde korumakla mükellef olduğu ikinci bir gemi daha var. Şu anda dünyanın yüzen en büyük demir gövdeli yelkenli gemisi olan 1885 yapımı WAVERTREE’de 10 milyon dolarlık bir bakım süreci için tersanede bulunuyor.

Tüm bu mali sıkıntıların gölgesinde Müze ile Alman hükümeti arasında son on yıldır Peking’in asıl doğduğu yer olan Hamburg’a iadesi için görüşmeler devam etmekteydi ve nihayet 12 Kasım 2015’de Alman Hükümeti ile South Street Seaport Müzesi arasında Peking’in, gerekli bakım onarımdan geçtikten sonra, Hamburg’a götürülmesi hususunda anlaşmaya varıldı. Alman hükümeti bu sefer 30 milyon euro’luk bir bütçe ayırdığını da beyan etti. Gemi’ye Alman hükümeti tarafından ayrılan toplam bütçenin 120 milyon euro olduğu söyleniyor.

Bu durumda South Street Seaport Müzesi’nin daha bir rahatlamış olacağı ve elinde kalan tek tarihi gemi olan Wavertree’ye gereken bakım onarımı rahatlıkla yapacağı tahmin edilmektedir. Wavertree konusuna bir başka yazıda değiniriz ama kısaca yukarıda bahsettiğim gibi şu anda yüzen en büyük demir gövdeli yelkenli gemi konumunu koruyor. 1885 yılında Liverpool’da R.W Leyland&Company tarafından inşa ettirilmiş, 1968 yılında Amerikalılar tarafından Buenos Aires’de keşfedilmiş ve satın alınarak South Sea Port envanterine dahil edilmişti. Her iki emektara da uzun ömürler dilerim.

Bark veya Barko*: Pruva ve grandi direkleri kabasorta, mizana direği sübye arma ile donatılmış 100 tondan büyük yelkenli gemi. (Bu tip gemiler 4 veya 5 direkli de olabilir.)

Kaynak: Mustafa Zaloğlu, ‘Gemici Dili’, Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, Sayfa 38.

No items found.