CircularsNews
June 2015

Kapitalizm ve Kabotaj

The European Union’s Emissions Trading System (EU ETS) was extended to cover emissions from shipping as of 1st January 2024.

The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.

Each allowance gives the holder the right to emit:

  • One tonne of carbon dioxide (CO2), or;
  • The equivalent amount of other powerful greenhouse gases, nitrous oxide (N2O) and perfluorocarbons (PFCs).
  • The price of one ton of CO2 allowance under the EU ETS has fluctuated between EUR 60 and almost EUR 100 in the past two years. The total cost of emissions will vary based on the cost of the allowance at the time of purchase, the vessel’s emissions profile and the total volume of voyages performed within the EU ETS area. The below is for illustration purposes:
  • ~A 30.000 GT passenger ship has total emissions of 20.000 tonnes in a reporting year, of which 9.000 are within the EU, 7.000 at berth within the EU and 4.000 are between the EU and an outside port. The average price of the allowance is EUR 75 per tonne. The total cost would be as follows:
  • ~~9.000 * EUR 75 = EUR 675.000
  • ~~7.000 * EUR 75 = EUR 525.000
  • ~~4.000 * EUR 75 * 50% = EUR 150.000
  • ~~Total = EUR 1.350.000 (of which 40% is payable in 2024)
  • For 2024, a 60% rebate is admitted to the vessels involved. However, this is reduced to 30% in 2025, before payment is due for 100% with effect from 2026.
  • Emissions reporting is done for each individual ship, where the ship submits their data to a verifier (such as a class society) which in turns allows the shipowner to issue a verified company emissions report. This report is then submitted to the administering authority, and it is this data that informs what emission allowances need to be surrendered to the authority.
  • The sanctions for non- compliance are severe, and in the case of a ship that has failed to comply with the monitoring and reporting obligations for two or more consecutive reporting periods, and where other enforcement measures have failed to ensure compliance, the competent authority of an EEA port of entry may issue an expulsion order. Where such a ship flies the flag of an EEA country and enters or is found in one of its ports, the country concerned will, after giving the opportunity to the company concerned to submit its observations, detain the ship until the company fulfils its monitoring and reporting obligations.
  • Per the EU’s Implementing Regulation, it is the Shipowner who remains ultimately responsible for complying with the EU ETS system.

There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en

Çoğunlukla İngiliz, Portekiz, İspanyol bayraklı gemilerin 1920’ye kadar serbestçe ticaret yapabildikleri Amerika Birleşik Devletleri suları, federalist ve korumacılığı ile ünlü Washington Senatörü Wesley Jones’un çabaları ile 1920’de Temsilciler Meclisi ve Senato’dan geçip yürürlüğe giren ve Jones Act diye bilinen Deniz Ticaret Kanunu (Merchant Marine Act 1920) sayesinde yabancı bayraklı gemilere kapandı. Jones Act’in asıl amacı ABD Deniz Ticaret Filosu’nu ve ABD gemi inşa sanayini geliştirip güçlendirmek, kârlılığını artırmak ve bakım onarım standartlarını yükseltmek idi. Kanun’un Deniz Ticareti ile ilgili diğer amaçlarının yanı sıra 27. maddesi aynen bizdeki Kabotaj kanununa benzer nitelikte olup hatta daha da ileri giderek şöyle der:

“ABD limanları arasında su yolu ile yapılacak tüm taşımalar ABD’de inşa edilmiş, ABD Vatandasları tarafından sahip olunan ve mürettebatları ABD Vatandaşı veya ABD’de daimi ikametgâh sahibi olan kişilerden müteşekkil gemiler tarafından yapılacaktır.”

1920 ABD Deniz Ticaret Kanunu, sadece kabotaj ticaretini koordine etmekle kendini kısıtlamamış, ABD bayraklı gemilerin yurt dışında tamiratlarına, ABD Deniz Personeli’nin tarifi ve haklarını tespit etmeye dek uzanmıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse; yurt dışı tamirlerinde kullanılan yabancı kaynaklı sac miktarı geminin light weight’nin yüzde 10’unu geçemez. Jones Act tarifine uygun herhangi bir ABD’li denizci gemide başına gelen bir kaza sonucu armatöre maddi / manevi dava açma hakkına sahiptir, çalışma süresinin yüzde 30’dan daha az vaktini gemide geçiren herhangi biri “Jones Act” tarifine göre denizci sayılmamaktadır, buna benzer denizciliği ve denizcileri koruyan başka örnekler sıralayabiliriz. ABD Deniz Ticaret Kanunu en son 2006’da olmak üzere çeşitli kereler değişikliğe uğramış ancak bugüne dek kabotaj özelliği dahil temel amaç ve karakterinden bir şey kaybetmemiştir.

Gelelim günümüze, birçoğunuz zaten ABD gibi kapitalizmin merkezi olan bir ülkede böyle merkeziyetçi ve korumacı bir kanun bugüne dek nasıl yaşamış diye kendi kendinize soruyorsunuzdur. Ben şahsen bu soruyu defalarca sordum, muhafazakar ekibin temsilcisi Arizona Senatörü John McCain ise yeni uyanmış olmalı ki Ocak 2015’te Senato’da özetle aşağıdaki konuşmayı yaptı.

“Sayın Başkan, bugün bu zeminde sizlere hazırlamış olduğum bir kanun değişikliği hakkında konuşmak istiyorum; 1920’lerden bu yana serbest ticaretin önünü kesen, ekonomimizi boğan, tüketiciyi zarara sokan ve rekabetçi hizmet teminini engelleyen, büyük ölçüde işçi sendikalarının lehine olan ve “Jones Act” olarak bilinen kanundan bahsediyorum. Teklif ettiğim değişiklikler ile yurt dışında imal edilen gemilerin ABD limanları arasında ticaret yapmalarına olanak sağlanacak böylece ABD’li üretici ve tüketicilere almış oldukları ürün ve hizmetlerde bugüne kadar görülmemiş bir rekabet ortamı açılmış olacaktır.

Jones Act’in yürürlüğe girdiği 1920’lerde tabii ki bir rasyonali vardı ancak bu rasyonal o yıllardaki görevini çoktan yerine getirmiştir. Bugün ise, nakliye masraflarını artırmak, ABD’li çiftçilerin ve üreticilerin global piyasalardaki rekabetçi gücünü azaltmak ve Amerikan tüketicilerinin maliyetlerini artırmaktan başka bir ise yaramamaktadır.

Örneğin;* son zamanlarda ABD’li konteyner taşımacısı Matson Lines ABD’de inşası için iki adet 3,600 teu’luk konteyner gemisi için 418 milyon dolar yatırım yapmıştır. Gemi başına 209 milyon dolar. Bu yatırımı yapmasındaki neden gemilerin ABD’de inşa edilmesi ve kabotaj hattında yük taşıyabilmesidir. Bu gemilere eş gemileri yurt dışında 40 milyon dolar civarında inşa ettirebilmek varken sadece Jones Act’den yararlanabilme uğruna gemi başına 209 milyon dolar yatırım yapılmaktadır. Ayrıca, bu tür bir geminin günlük operasyon gideri yurt dışında 6,000 dolar civarında iken ABD’de bu rakam 22,000 dolar’dır.** Bununla da bitmemektedir, Meksika Körfezinden Kuzey Doğu ABD’ye taşınan ham petrole ödenen navlun varil başına 5 ila 6 dolar arasında değişmektedir. Buna karşılık yabancı bayraklı gemiler ile yine Meksika Körfezi’nden Kanada’nın Doğu sahillerine taşınan ham petrol için ödenen navlun varil başına 2 dolar civarındadır. Bu petrol üreticileri için tanker başına ortalama 1 milyon dolarlık ek bir maliyet getirmektedir.

ABD tüketicileri yabancı kaynaklı otomobiller alabiliyorlar, kara nakliyecileri yabancı yapım kamyonlar alıp yurt içi taşıması yapabiliyorlar, Demiryolu şirketleri yabancı yapım lokomotifler ile ABD içinde taşıma yapabiliyorlar, Uçak şirketleri yabancı yapım uçakları ithal edebiliyorlar iken; niçin Deniz Ticaret Filosu yetkililerimiz yurt dışında beş kat daha ucuza gemi inşa edip bu avantajı tüketici ve üreticilerimize yansıtamıyorlar.”

Senator McCain’in konuşması bu kadar ile bitmiyor tabi ki ve devam ediyor. Ben ise buradan bir mesaj vermek istiyorum, bu mesajım öncelikle Gemi İnşa Sanayicilerimize.

Stratejik olarak, Türkiye’de Kabotaj’a bir süre daha sahip çıkmamız görüşündeyim, ayrıca Türkiye’deki Kabotaj korumacılığı hiçbir zaman ABD’deki kadar katı olmadı, ancak ABD er ya da geç Jones Act’i değiştirecek ve ABD Deniz Ticaret Filosu’nu yabancı tersanelere açacaktır. Cumhuriyetçiler’in hem Senato’da hem Temsilciler Meclisi’nde çogunluğu tuttukları bu dönemde böyle bir kararın fazla da gecikeceğini tahmin etmiyorum. Gemi İnşa Sanayi temsilcilerimiz bence vakit geçirmeden temaslarını kurmaya başlasınlar bu konuda alt yapıyı, zemini hazırlasınlar ki; bir kanun değişikliği esnasında gelişmeleri geriden takip etmesinler.

Benden hatırlatması….

*Örneklerde verdiğim rakamlar John McCain’in kullandığı rakamlar olup benim hiçbir katkım ve yorumum yoktur, bu konuyu irdelememdeki neden Senator McCain’in bahsettiği yurt dışı maliyetlerinde de biraz abartılı rakamlar kullanmasından kaynaklanmaktadır.

**Kaynak: U.S. Maritime Administration (MARAD)

No items found.