CircularsNews
January 2013

Lincoln ve Obama

The European Union’s Emissions Trading System (EU ETS) was extended to cover emissions from shipping as of 1st January 2024.

The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.

Each allowance gives the holder the right to emit:

  • One tonne of carbon dioxide (CO2), or;
  • The equivalent amount of other powerful greenhouse gases, nitrous oxide (N2O) and perfluorocarbons (PFCs).
  • The price of one ton of CO2 allowance under the EU ETS has fluctuated between EUR 60 and almost EUR 100 in the past two years. The total cost of emissions will vary based on the cost of the allowance at the time of purchase, the vessel’s emissions profile and the total volume of voyages performed within the EU ETS area. The below is for illustration purposes:
  • ~A 30.000 GT passenger ship has total emissions of 20.000 tonnes in a reporting year, of which 9.000 are within the EU, 7.000 at berth within the EU and 4.000 are between the EU and an outside port. The average price of the allowance is EUR 75 per tonne. The total cost would be as follows:
  • ~~9.000 * EUR 75 = EUR 675.000
  • ~~7.000 * EUR 75 = EUR 525.000
  • ~~4.000 * EUR 75 * 50% = EUR 150.000
  • ~~Total = EUR 1.350.000 (of which 40% is payable in 2024)
  • For 2024, a 60% rebate is admitted to the vessels involved. However, this is reduced to 30% in 2025, before payment is due for 100% with effect from 2026.
  • Emissions reporting is done for each individual ship, where the ship submits their data to a verifier (such as a class society) which in turns allows the shipowner to issue a verified company emissions report. This report is then submitted to the administering authority, and it is this data that informs what emission allowances need to be surrendered to the authority.
  • The sanctions for non- compliance are severe, and in the case of a ship that has failed to comply with the monitoring and reporting obligations for two or more consecutive reporting periods, and where other enforcement measures have failed to ensure compliance, the competent authority of an EEA port of entry may issue an expulsion order. Where such a ship flies the flag of an EEA country and enters or is found in one of its ports, the country concerned will, after giving the opportunity to the company concerned to submit its observations, detain the ship until the company fulfils its monitoring and reporting obligations.
  • Per the EU’s Implementing Regulation, it is the Shipowner who remains ultimately responsible for complying with the EU ETS system.

There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en

Steven Spielberg’in Abraham Lincoln’ün hayatını konu aldığı “Lincoln” filmi kasım ayında Beyaz Saray’da özel bir galayı takiben sinemalarda gösterilmeye başladıktan sonra, Lincoln/Obama eşleştirmeleri Amerikan halkının dilinde daha da bir dolaşmaya başladı. Hani ülkemizde de bazen gündemi değiştirmek için en kritik anlarda ilgisiz konular yaratılır ve üstünde durulması, dikkat sarfedilmesi gereken gerçek gündem kimsenin ruhu duymadan geçiştirilir veya ilgili kanun herkes suni gündem ile ilgilenirken Meclis’ten geçip gider. ABD de bir türlü kurtulamadığı ekonomik krizi, gittikçe bataklığa saplandığı uluslararası ilişkiler çıkmazını, ülkede kontrol edilemeyen sapıklıkları bir nebze olsun örtebilmek için bu filmi ideal bir gündem olarak görmüş ve bunu elinden geldiğince değerlendirmekte. Herkesin mutlu ve neşeli konular ile ilgilenmesi gereken Noel döneminde bu film bir piyango gibi yardıma yetişti. Noel dönemi, halkın en yoğun alış veriş yaptığı, eğlendiği ve yakınları ile kaynaştığı, kucaklaştığı bir dönemdir.

Böyle bir dönemde halkın moralini bozucu haberlerin medyada fazla yer almaması gerekir. İşte bundan daha iyi bir konu olur muydu? İkinci dönemine henüz yeni seçilen Başkan Barack Obama, ikinci dönem için seçilmesinin hemen akabinde bir suikast sonucu öldürülen 16’ncı Başkan Abraham Lincoln’e her yönü ile ne kadar da çok benzemekteydi. Dönemler farklı olsa de neredeyse giyimleri bile birbirleri ile mukayese edilecek duruma geldiler. Neymiş bu benzerlikler? Gerçekten her iki başkan arasında bazı benzerlikler var mı? Abraham Lincoln’ün Obama’ya benzeyecek bir tarafı yok ama 44’üncü Başkan Obama’nın Lincoln’ü taklit etmeye çalıştığı noktalar olabilir.

Abraham Lincoln 12 Şubat 1809’da Kentucky’de fakir bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir ve çok az bir okul öğrenimi görebilir, çünkü tüm çocukluğu ve gençliği çalışmak ve babasına yardım etmekle geçer. Lincoln, 20 yaşında babası ve üvey annesi ile birlikte New Salem, Illinois’a göç eder ve orada kendi imkanları ile hukuk eğitimi görerek avukat olup siyasete girer. Fakir bir aileden gelmesine, aristokrat bir geçmişi olmamasına rağmen ABD’nin resmi olarak ilk cumhuriyetçi başkanıdır.

Barack Obama 4 Ağustos 1961’de Kenya’lı bir baba ve Kansas’lı bir anneden Hawai’de dünyaya gelir. Büyükbabasının ve büyükannesinin yardımları ile yetiştirilir ve lise çağlarına gelince Chicago, Illinois’a taşınır ama üniversite yıllarını burs ile okuduğu Massachusetts Harvard Üniversitesi’nde geçirir, bilahare bu okulun Hukuk Fakültesi’nden mezun olur. Her iki başkan da fakir bir aileden gelip hukuk eğitimi görmüşler ve gençlik dönemlerinde Chicago’ya yerleşip hayatlarının geri kalan kısmını orada geçirmişlerdir.

Obama’yı Lincoln’e benzettikleri konuların başında her ikisinin de çok iyi birer hatip olmaları geliyor. İyi, güzel de Lincoln tüm konuşmalarını el yazısı ile kendi yazardı ama Obama’nın konusmalarını profesyoneller hazırlıyor ve Obama okuyor. Bu nasıl benzerlik ise!

Özellikle 2012 seçimlerinde Obama’nın sıkça kullandığı ama Abraham Lincoln’e ait bir cümle vardı: “Her birimizin tek başına yapamadıklarını hep birlikte yapmamız lazım.” Lincoln bunu 1865’te köleliği ortadan kaldırmak için verdiği söylevlerde söylüyordu, özellikle Kuzeylilere seslenerek “Köleliği savunanlara karşı verdiğimiz savaşı her biriniz tek başınıza savaşarak kazanamazsınız, herkes birbiri ile kenetlenmeli, tek bir vücut gibi savaşmalı” diyordu. Obama 2012’de aynı sözleri sık sık kullandı ama bu devirde kime karşı, ne amaçla kullandığı belli değildi. Amaçlar farklı dahi olsa söylenen sözler taklit edildiğinde buna benzerlik mi deniyor? Lincoln bundan 150 yıl önce palazlanmaya başlayan Amerikan bürokrasisinin farkına varmış ve devlet bürokrasisine kısıtlamalar getirmişti, Obama trilyon dolarlara varan bürokrasi harcamalarına bu şekilde ikinci döneminde de devam ederse, Amerika’nın hali daha acıklı olur.

Tüm bunların yanı sıra Obama’nın takdir edilecek ve gerçekten belki de Lincoln’ü örnek aldığı davranışları var. Lincoln’ün Anayasa’nın 13 maddesini (esareti yasaklayan madde) değiştirmek için gösterdiği kararlılık ve bunu elde etmek için mevcut olan tüm politik oyunları oynadığı biliniyor; Obama ise ilk döneminde Sağlık Sigortası kanununu gerçekleştirirken elinden gelen her türlü oyunu danışmanlarının önerilerinin aksine oynadı ama istediğini elde etti ve kazandı. İkinci döneminde ise aynı kararlılığı zengin kesimin vergilerini yükseltmekte göstereceğinden eminim. Lincoln her zaman hedeflerin en büyüğünü, en zorunu hedefledi ve danışmanları ile de en büyük tartışmaları bu konuda oldu, sanırım her iki başkan arasındaki en yakın benzerlik de burada zaten. Obama’da hem sağlık sigortası hususunda hem de yeni vergiler hususunda en büyüğüne, en zoruna oynuyor. Birincisi ikinci dönemini maalesef göremedi, bakalım Obama’nın ikinci dönemi neler getirecek?

No items found.