CircularsNews
January 2014

Neden Olmasın?

The European Union’s Emissions Trading System (EU ETS) was extended to cover emissions from shipping as of 1st January 2024.

The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.

Each allowance gives the holder the right to emit:

  • One tonne of carbon dioxide (CO2), or;
  • The equivalent amount of other powerful greenhouse gases, nitrous oxide (N2O) and perfluorocarbons (PFCs).
  • The price of one ton of CO2 allowance under the EU ETS has fluctuated between EUR 60 and almost EUR 100 in the past two years. The total cost of emissions will vary based on the cost of the allowance at the time of purchase, the vessel’s emissions profile and the total volume of voyages performed within the EU ETS area. The below is for illustration purposes:
  • ~A 30.000 GT passenger ship has total emissions of 20.000 tonnes in a reporting year, of which 9.000 are within the EU, 7.000 at berth within the EU and 4.000 are between the EU and an outside port. The average price of the allowance is EUR 75 per tonne. The total cost would be as follows:
  • ~~9.000 * EUR 75 = EUR 675.000
  • ~~7.000 * EUR 75 = EUR 525.000
  • ~~4.000 * EUR 75 * 50% = EUR 150.000
  • ~~Total = EUR 1.350.000 (of which 40% is payable in 2024)
  • For 2024, a 60% rebate is admitted to the vessels involved. However, this is reduced to 30% in 2025, before payment is due for 100% with effect from 2026.
  • Emissions reporting is done for each individual ship, where the ship submits their data to a verifier (such as a class society) which in turns allows the shipowner to issue a verified company emissions report. This report is then submitted to the administering authority, and it is this data that informs what emission allowances need to be surrendered to the authority.
  • The sanctions for non- compliance are severe, and in the case of a ship that has failed to comply with the monitoring and reporting obligations for two or more consecutive reporting periods, and where other enforcement measures have failed to ensure compliance, the competent authority of an EEA port of entry may issue an expulsion order. Where such a ship flies the flag of an EEA country and enters or is found in one of its ports, the country concerned will, after giving the opportunity to the company concerned to submit its observations, detain the ship until the company fulfils its monitoring and reporting obligations.
  • Per the EU’s Implementing Regulation, it is the Shipowner who remains ultimately responsible for complying with the EU ETS system.

There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en

Basında okuyoruz, uzmanlar istatistikler ile göstermeye çalışıp duruyorlar.

2018’de Çin ABD’yi geride bırakarak Dünya’nın en büyük ekonomisi olacakmış. Ben bu durumun gerçekleşeceğine pek inanmıyorum ama gerçekleşs dahi İngilizce’de bir söz var, “Big is not always the best” yani “Büyük her zaman en iyisi değildir” sözüne yakışır bir durum ortaya çıkar. Ben inanmasına inanmıyorum ama çevrede bu olayın gerçekleşebileceğine inanan ciddi bir uzmanlar ve siyasetçiler ekibi olmalı ki ABD’de son zamanlarda bir canlılık göze batmaya başladı. ABD, Meksika ve Kanada arasında ticaret birliğini sağlamak ve bu işbirliğini güçlendirmek, bu üç ülke arasında ekonomik koordinasyonu geliştirmek için kurulan ancak bir süredir kış uykusuna yatmış olan NAFTA (North Atlantic Treaty Organization) aniden önem kazanıp gündeme geldi ve hatta bu yetmiyormuş gibi siyasi çevrelerde ABD ile Kanada’nın birleşmesi dahi konuşulup tartışılmaya başlandı.

Prof. Diane Francis, hayatı Toronto ve New York arasında geçen bir öğretim üyesi, girişimci, araştırmacı gazeteci ve bir yazar. Anlayacağınız gerçekten çok yönlü bir insan. Yazdığı kitap, “Merger of The Century – Why Canada and America should become one Country-“, Türkçesi “Yüzyılın Birleşmesi – Kanada ve Amerika niçin tek bir ülke olmalı” Amerika’da siyasetçiler dahil bir çok kimseye “neden olmasın” dedirten bir kitap.

Obama’nın, halk oylamalarında gittikçe düşen popülerliğini, bir türlü düzene sokamadığı Sosyal Sağlık Sistemi’ni, bütçe politikasındaki başarısızlığını örtmek için yeni bir gündeme acil olarak ihtiyacı var . İşte bu birleşme senaryosu tam zamanında sahneye konulursa umulmadık bir başarı olur. Bence olaya gölge düşürebilecek tek isim Toronto’nun uyuşturucu ve alkol bağımlısı Belediye Başkanı Robert Ford, ancak mevzu rayına bir oturursa Sayın Ford’un görevden düşürülmesi an meselesi olur.

Düşünsenize böyle bir birleşme dünyanın en güçlü ve en büyük ekonomisini yaratacak, milyonlarca Kanadalı ve Amerikalı’ya yeni iş olanakları sağlayacak, Kanada’nın dünyaca meşhur doğal kaynaklarının işletilme olanakları yaratılacak, olağanüstü sermaye arttırımları sayesinde dev ve güçlü şirketler yaratılacak ve ABD’nin rekabet ettiği aynı zamanda ihtilaf içinde olduğu Rusya ve Çin gibi ülkeler ile dostluk ilişkileri kurulacak. İyi huylu ve munis Kanadalılar, ani öfkelenip oraya buraya saldıran Amerikalıları sakinleştireceklerinden dünyada yeni savaşlar olmayacak ve devam edenler de bir şekilde sona erdirilecek. Kanada belki de dünyanın en değerli doğal zenginliklerine sahip ama bu zenginlikler bir dış tehlikeye karşı korunmuyor. Düşünün dünyanın en uzun sahiline sahip olan bir ülkenin donanması sadece 8,500 personelden ibaret, ordusu ise Singapur ordusundan daha küçük. ABD ile birleşme bu doğal zenginliklerin korunmasını da teminat altına almış olacak. Her iki ülkede ekonomi düşüş içinde ama bir birleşme sonucu ortaya çıkacak olan ekonomi bir süper güç ekonomisi olacak. Her iki ülkenin insanları birbirlerine hiçbir zaman yabancı gözü ile bakmadılar birbirlerine yabancı “Foreigner” demediler.

Buna rağmen iki ülke arasında sürekli sorun yaratan ve çoğu zaman uyuşturucu kaçakçılığına sahne olan kontrolü güç belalı bir sınır var. Bu sınırın bir an önce ortada kalkması bölgenin sağlığı ve güvenliği açısından çok önemli. 1812 savaşlarından sonra her iki ülke birbirlerine hep yakın oldular, hep kardeşçe ve dostça geçindiler, her iki ülkede siyasi partiler dahi aynı, Kanada biraz daha medeni olduğu için Tea Party diye bir partisi yok ama her iki ülkede de Cumhuriyetçiler ve Demokratlar aynı yapıya sahipler.

İki ülke arasında farklılıklar yok değil mi tabi ki var, örneğin Amerikalıların silahlara düşkünlüğünün aksine Kanadalıların silahı korkunç bulmaları, ABD’nin bir türlü beceremediği ama Kanada’nın kıvanç duyarak yürüttüğü bir Sosyal Sağlık Sistemi’nin olması ve de en önemlisi böyle bir birleşmeye kesinlikle karşi çıkacak Quebec halkının ayrımcı direnişi. Ama Quebec nüfusunun çoğunun Florida’da ikinci bir evi olduğunu ve milyonlarca Amerikalı’nın da Baby Goerge’un doğumunu çılgınca tezahüratla karşıladığını düşünürsek vekaleten bir kraliçe ile bu Quebec sorununu da çözeceğimize inanıyorum.

Geriye kalıyor yeni ülkenin bayrağı o da kolay. ABD bayrağındaki yıldızların yerine akçaağaç yapraklarını yerleştirdik mi, buyrun yeni ülkenin bayrağı da hazır.

No items found.