CircularsNews
August 2016

Panama Kanalı

The European Union’s Emissions Trading System (EU ETS) was extended to cover emissions from shipping as of 1st January 2024.

The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.

Each allowance gives the holder the right to emit:

  • One tonne of carbon dioxide (CO2), or;
  • The equivalent amount of other powerful greenhouse gases, nitrous oxide (N2O) and perfluorocarbons (PFCs).
  • The price of one ton of CO2 allowance under the EU ETS has fluctuated between EUR 60 and almost EUR 100 in the past two years. The total cost of emissions will vary based on the cost of the allowance at the time of purchase, the vessel’s emissions profile and the total volume of voyages performed within the EU ETS area. The below is for illustration purposes:
  • ~A 30.000 GT passenger ship has total emissions of 20.000 tonnes in a reporting year, of which 9.000 are within the EU, 7.000 at berth within the EU and 4.000 are between the EU and an outside port. The average price of the allowance is EUR 75 per tonne. The total cost would be as follows:
  • ~~9.000 * EUR 75 = EUR 675.000
  • ~~7.000 * EUR 75 = EUR 525.000
  • ~~4.000 * EUR 75 * 50% = EUR 150.000
  • ~~Total = EUR 1.350.000 (of which 40% is payable in 2024)
  • For 2024, a 60% rebate is admitted to the vessels involved. However, this is reduced to 30% in 2025, before payment is due for 100% with effect from 2026.
  • Emissions reporting is done for each individual ship, where the ship submits their data to a verifier (such as a class society) which in turns allows the shipowner to issue a verified company emissions report. This report is then submitted to the administering authority, and it is this data that informs what emission allowances need to be surrendered to the authority.
  • The sanctions for non- compliance are severe, and in the case of a ship that has failed to comply with the monitoring and reporting obligations for two or more consecutive reporting periods, and where other enforcement measures have failed to ensure compliance, the competent authority of an EEA port of entry may issue an expulsion order. Where such a ship flies the flag of an EEA country and enters or is found in one of its ports, the country concerned will, after giving the opportunity to the company concerned to submit its observations, detain the ship until the company fulfils its monitoring and reporting obligations.
  • Per the EU’s Implementing Regulation, it is the Shipowner who remains ultimately responsible for complying with the EU ETS system.

There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:

https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en

https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en

İnsanoğlu’nun bir emtiayı veya kargo olarak nitelendirilebilecek herhangi bir şeyi, belli bir limandan başka bir limana en hızlı ve en ucuza nakletme ihtirası modern dünyaya ait bir olgu değildir. Bu duygu ve ihtiras Fenikeliler’in denizlere yelken açtıkları günlere dek dayanır. Bir başka deyişle; Ticari Denizciliğin varoluş nedenlerinden biridir. Modern Dünyamıza gelince; Amerikan, İngiliz ve Fransız tüccarlar 1800’lü yıllarda Atlantik ve Pasifik sahilleri arasındaki ticareti arttırabilmenin çarelerini aramaya başlamışlardı. Bu doğrultuda Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, Orta Amerika’da Nikaragua’da Atlantik ve Pasifiği birleştirecek bir kanal açmak üzere 1850 yılında Clayton-Bulwer antlaşmasını imzalamışlardır. Bu Anglo-Amerikan kanal projesi bir anlaşmadan öteye gidemeyerek gerçekleşememiştir.

Bu tarihten 30 yıl sonra Fransızlar, Süveyş Kanalı^nı inşa eden Ferdinand de Lesseps başkanlığında bir konsorsiyum kurarak 1880 yılında, o zamanlar Columbia’ya bağlı olan Panama’da Atlantik ve Pasifik Okyanuslarını birleştirecek bir kanal açmak üzere kazılara başlarlar. Çalışmalara başlamasına başlarlar ama Malarya, sarı humma ve diğer tropikal salgınlardan nefes alamayan ekip 9 yıllık bir gayret ve 20,000 hayat kaybettikten sonra projeye veda eder. Birbiri ardından gelen tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen ABD’nin kanal açma ihtirasları artarak devam etmekteydi. 1902’de Panama’da bir kanal açmak üzere yeniden Kolombiya Hükümeti ile yaptığı anlaşma Kolombiya Meclisi’nin onayından geçmeyince, Başkan Roosvelt, Panama’nın bağımsızlığını desteklemek üzere savaş gemilerini Panama City ve Colon şehirlerinin önüne konuşlandırır. Kısa süre sonra 3 Kasım 1903’te Panama Kolombiya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eder. Yeni kurulan Panama Cumhuriyeti hiç vakit geçirmeden 18 Kasım 1903 tarihinde ABD ile Hay-Bunau-Varilla anlaşmasını imzalar ve böylece Panama kanalını açma faaliyetleri tekrar başlamış olur. Bu anlaşmaya göre; ABD kanalın yapımını ve işletmesini üstlenecek buna karşılık Panama’ya bir kereye mahsus 10 milyon dolar, her yılda sabit 250,000 dolar kâr payı ödemesinde bulunacaktı, ayrıca Panama’nın bağımsızlığını da garanti altına almayı taahüt etmekteydi. ABD zaman kaybetmeden çalışmalara başlayarak 10 yılda kanal inşaatını bitirir ve 15 Ağustos 1914’de kanal resmen deniz trafiğine açılır. İlk geçen gemi ise SS Ancon olarak tarihe geçer. Açıldığı ilk günden itibaren de 20. yüzyıl global ticaretinin gelişmesinde hayati bir rol oynar.

1977 yılında ABD Başkanı Jimmy Carter ve Panama Lideri Omar Torrijos arasında imzalanan bir anlaşma ile de Kanalın işletmesi ve tüm hakları 31 Aralık 1999 itibarı ile Panama Devletine devredilmesi kararlaştırılır. Yukarıda da bahsettiğim gibi; Kanal başta ABD ile Uzak Doğu arasındaki ticaret olmak üzere, Dünya Ticareti’nin gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Kanal boyutlarına ve draftına uygun gemiler inşa edilmiş ve Panamax diye adlandırılan bu gemiler uzun yıllar Deniz Ticareti’nin en popüler gemileri olarak tarihte yerlerini almışlardır. Ancak teknoloji ve buna dayanarak ticaret şartları gelişmeye devam etmiş, deniz taşımacılığında konteynercilik gittikçe ön plana çıkmış ve inşa edilen dev konteyner gemileri ve yine modern dünyanın gözde taşıma araçları olan LNG Gemileri, Panama Kanalı’ndan geçemeyince kanal görevini tam anlamı ile ifa edememeye başlamıştır. İnsanoğlu’nun bir emtiayı bir limandan başka bir limana en hızlı ve en ucuz şekilde taşıma ihtirasını hatırlayalım, bu dev konteyner ve LNG gemilerinin 5000 mil kat ederek Güney Amerika’yı dolaşacaklarını tabii ki bekleyemezdik. Nihayet Postpanamax veya Neopanamax diye adlandırılan mega gemilerin geçişlerine olanak sağlamak üzere kanalın genişletme çalışmalarına 2007’de başlandı ve 40,000 işçinin 10 yıllık emeği ile 5.25 milyar dolara mal olan yeni lok’tan 48 metre genişliğinde ve 300 metre uzunluğundaki ilk konteyner gemisi, Cosco Shipping Panama, 26 Haziran 2016 tarihinde geçti.

Genişletme çalışmalarının sonunda Kanal’ın kapasitesi tam iki misline çıktı. Panamax gemilerden üç misli daha fazla taşıma kapasitesine sahip 350 metre uzunluğundaki dev konteyner gemileri sayesinde ithal mallarının maliyeti asgaride tutulmuş olacak ve ABD’li ihracatçıların Çin, Japonya ve diğer Uzak Doğu ülkelerine penetrasyonları da kolaylaşmış olacaktır. ABD’nin deniz yolu ile olan ithalatının yüzde 70’ini beş liman karşılamaktadır. Bunlar Los Angeles/Long Beach, New York/New Jersey, Seattle/Tacoma, Savannah ve Oakland. Tüm bu limanlar Charleston dahil 2018’e kadar Neopanamax Konteyner gemilerinin yanaşabileceği duruma geleceklerdir. 2030’a kadar da bu limanlardaki trafiğin 2 misline çıkması beklenmektedir. Uzak Doğu ile ABD’nin Doğu sahilleri arasındaki en etkin ve hızlı ticaret yolu Deniz / Demiryolu karışımıdır. Çin’den kalkan bir gemi 12.3 günde ABD’nin Batı sahillerine ulaşır ve demir yolu ile de bu malların Doğu Limanlarına ulaşması 6 gün sürer. Toplam 18.3 gün. Şu an taşımaların yüzde 75’i bu yol ile yapılmaktadır. Panama Kanalını kullanan bir gemi Doğu limanlarına 21.6 günde ulaşabilmektedir (Kaynak: USDA Impact of Panama Canal Expansion on the US Intermodal system). Ancak bir trenin taşıma kapasitesi günümüz Neopanamax gemilerinin taşıma kapasitesinin çok altında olduğundan Panama kanalını kullanmak biraz daha uzun zaman alsa dahi ekonomik ve pratik olarak çok daha avantajlı olmaktadır. Maliyetin, zamandan önemli olduğu ticaretlerde Panama Kanalı’nın kullanımı artacaktır, ayrıca ABD’li doğal gaz ihracatçıları kesinlikle kanalı kullanmaya başlayacaklardır çünkü eski kanaldan geçemeyen LNG gemileri yeni lok’tan kolaylıkla geçebilmektedirler. Bu nedenle LNG taşımacılığının yüzde 90’ının Panama Kanalını kullanması beklenmektedir. Bunu çok iyi görebilen Süveyş Kanal yetkilileri, ABD’nin Doğu Sahilinden kalkıp Uzak Doğu’ya giden konteyner gemilerine yüzde 65 civarında yeni indirimler getirmişlerdir. Panama Kanal İşletmesi raporlarına göre; 2021’e gelindiğinde Kanal’ın Panama ekonomisine katkısı yılda 2.1 milyar dolar olacaktır.

Yeni lok’un açılması deniz ticaretinde bir olayı daha hızlandırdı. 2016 Ocak itibarı ile Kuru yük Panamax (65,000/75,000 DWT) ve konteyner panamax gemilerinin (3,000/6,000 TEU) hurdaya gitmeleri hızla arttı. BIMCO rakamlarına göre; 2016’nın ilk altı ayında, 150,863 teu taşıma kapasitesi hurdaya gitmiştir. Bu rakam, Haziran 2014/Aralık 2015 arası 18 aylık dönemde hurdaya giden kapasite ile aynıdır. Bu hurdaya gitme faaliyetinin asıl nedenlerinden biri, navlun piyasasındaki durgunluk ve arz/talep dengesizliği olsa dahi Panama Kanalındaki üçüncü lok’un açılması Neopanamax gemilerine rağbeti artıracağından panamax gemilerinin artık rekabete devam edemeyecekleri yönünde de değerlendirilebilinir.

Deniz Ticareti’nin bir titreyip kendine gelmesinin vakti çoktan gelip geçti. Umarım yeni açılan kanal ve loklar deniz ticaretine beklenen kamçıyı vurur ve birazcık olsun ivme kazandırır. Aksi takdirde bu kriz biraz daha devam ederse korkarım yeni yapılan bu loklardan Neopanamax gemiler geçeceğine yetkililer balık tutmaya başlayacaktır.

No items found.