The EU ETS is limited by a 'cap' on the number of emission allowances. Within the cap, companies receive or buy emission allowances, which they can trade as needed. The cap decreases every year, ensuring that total emissions fall.
Each allowance gives the holder the right to emit:
There are a number of great resources on the regulatory and practical aspects of the system – none better than the EU’s own:
https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX%3A02003L0087-20230605
https://climate.ec.europa.eu/eu-action/transport/reducing-emissions-shipping-sector_en
https://climate.ec.europa.eu/eu-action/eu-emissions-trading-system-eu-ets/what-eu-ets_en
Steven Spielberg’in Abraham Lincoln’ün hayatını konu aldığı “Lincoln” filmi kasım ayında Beyaz Saray’da özel bir galayı takiben sinemalarda gösterilmeye başladıktan sonra, Lincoln/Obama eşleştirmeleri Amerikan halkının dilinde daha da bir dolaşmaya başladı. Hani ülkemizde de bazen gündemi değiştirmek için en kritik anlarda ilgisiz konular yaratılır ve üstünde durulması, dikkat sarfedilmesi gereken gerçek gündem kimsenin ruhu duymadan geçiştirilir veya ilgili kanun herkes suni gündem ile ilgilenirken Meclis’ten geçip gider. ABD de bir türlü kurtulamadığı ekonomik krizi, gittikçe bataklığa saplandığı uluslararası ilişkiler çıkmazını, ülkede kontrol edilemeyen sapıklıkları bir nebze olsun örtebilmek için bu filmi ideal bir gündem olarak görmüş ve bunu elinden geldiğince değerlendirmekte. Herkesin mutlu ve neşeli konular ile ilgilenmesi gereken Noel döneminde bu film bir piyango gibi yardıma yetişti. Noel dönemi, halkın en yoğun alış veriş yaptığı, eğlendiği ve yakınları ile kaynaştığı, kucaklaştığı bir dönemdir.
Böyle bir dönemde halkın moralini bozucu haberlerin medyada fazla yer almaması gerekir. İşte bundan daha iyi bir konu olur muydu? İkinci dönemine henüz yeni seçilen Başkan Barack Obama, ikinci dönem için seçilmesinin hemen akabinde bir suikast sonucu öldürülen 16’ncı Başkan Abraham Lincoln’e her yönü ile ne kadar da çok benzemekteydi. Dönemler farklı olsa de neredeyse giyimleri bile birbirleri ile mukayese edilecek duruma geldiler. Neymiş bu benzerlikler? Gerçekten her iki başkan arasında bazı benzerlikler var mı? Abraham Lincoln’ün Obama’ya benzeyecek bir tarafı yok ama 44’üncü Başkan Obama’nın Lincoln’ü taklit etmeye çalıştığı noktalar olabilir.
Abraham Lincoln 12 Şubat 1809’da Kentucky’de fakir bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir ve çok az bir okul öğrenimi görebilir, çünkü tüm çocukluğu ve gençliği çalışmak ve babasına yardım etmekle geçer. Lincoln, 20 yaşında babası ve üvey annesi ile birlikte New Salem, Illinois’a göç eder ve orada kendi imkanları ile hukuk eğitimi görerek avukat olup siyasete girer. Fakir bir aileden gelmesine, aristokrat bir geçmişi olmamasına rağmen ABD’nin resmi olarak ilk cumhuriyetçi başkanıdır.
Barack Obama 4 Ağustos 1961’de Kenya’lı bir baba ve Kansas’lı bir anneden Hawai’de dünyaya gelir. Büyükbabasının ve büyükannesinin yardımları ile yetiştirilir ve lise çağlarına gelince Chicago, Illinois’a taşınır ama üniversite yıllarını burs ile okuduğu Massachusetts Harvard Üniversitesi’nde geçirir, bilahare bu okulun Hukuk Fakültesi’nden mezun olur. Her iki başkan da fakir bir aileden gelip hukuk eğitimi görmüşler ve gençlik dönemlerinde Chicago’ya yerleşip hayatlarının geri kalan kısmını orada geçirmişlerdir.
Obama’yı Lincoln’e benzettikleri konuların başında her ikisinin de çok iyi birer hatip olmaları geliyor. İyi, güzel de Lincoln tüm konuşmalarını el yazısı ile kendi yazardı ama Obama’nın konusmalarını profesyoneller hazırlıyor ve Obama okuyor. Bu nasıl benzerlik ise!
Özellikle 2012 seçimlerinde Obama’nın sıkça kullandığı ama Abraham Lincoln’e ait bir cümle vardı: “Her birimizin tek başına yapamadıklarını hep birlikte yapmamız lazım.” Lincoln bunu 1865’te köleliği ortadan kaldırmak için verdiği söylevlerde söylüyordu, özellikle Kuzeylilere seslenerek “Köleliği savunanlara karşı verdiğimiz savaşı her biriniz tek başınıza savaşarak kazanamazsınız, herkes birbiri ile kenetlenmeli, tek bir vücut gibi savaşmalı” diyordu. Obama 2012’de aynı sözleri sık sık kullandı ama bu devirde kime karşı, ne amaçla kullandığı belli değildi. Amaçlar farklı dahi olsa söylenen sözler taklit edildiğinde buna benzerlik mi deniyor? Lincoln bundan 150 yıl önce palazlanmaya başlayan Amerikan bürokrasisinin farkına varmış ve devlet bürokrasisine kısıtlamalar getirmişti, Obama trilyon dolarlara varan bürokrasi harcamalarına bu şekilde ikinci döneminde de devam ederse, Amerika’nın hali daha acıklı olur.
Tüm bunların yanı sıra Obama’nın takdir edilecek ve gerçekten belki de Lincoln’ü örnek aldığı davranışları var. Lincoln’ün Anayasa’nın 13 maddesini (esareti yasaklayan madde) değiştirmek için gösterdiği kararlılık ve bunu elde etmek için mevcut olan tüm politik oyunları oynadığı biliniyor; Obama ise ilk döneminde Sağlık Sigortası kanununu gerçekleştirirken elinden gelen her türlü oyunu danışmanlarının önerilerinin aksine oynadı ama istediğini elde etti ve kazandı. İkinci döneminde ise aynı kararlılığı zengin kesimin vergilerini yükseltmekte göstereceğinden eminim. Lincoln her zaman hedeflerin en büyüğünü, en zorunu hedefledi ve danışmanları ile de en büyük tartışmaları bu konuda oldu, sanırım her iki başkan arasındaki en yakın benzerlik de burada zaten. Obama’da hem sağlık sigortası hususunda hem de yeni vergiler hususunda en büyüğüne, en zoruna oynuyor. Birincisi ikinci dönemini maalesef göremedi, bakalım Obama’nın ikinci dönemi neler getirecek?